31 Aralık 2010 Cuma

Ağrı Dağının Heybeti

    Ağrı dağının ihtişamını, 1979 yılının Temmuz ayında gördüm.  Ağrı Doğubeyazıt Ortakent köyüne er öğretmen olarak atandım. 
     Uzun ve yorucu bir yolculuk sonunda gece yarısı Ağrı'ya vardık. O yıllar siyasi gerginlikler nedeni ile ortam çok karışıktı. Yolculuk sırasında tanıştığım, siyasi düşünceme yakın bir ağrılı geceyi güven içinde geçirebileceğim otellerin bulunduğu tarafı tarif etti. Onun önerdiği tarafta bir otel buldum. Gece kalacak bir oda tuttum. Çok yorulmuştum. Hemen uyumak istiyordum. Lambayı söndürdüm. Sokak lambasının ışığı içeriyi hafiften aydınlatıyordu. Yatağa uzandım. Bir şeyler yatağın içinde kımıldayıp duruyor, bazen de ısırıyorlardı. Lambayı yaktım. Yatağın içinden pıt, pıt pireler uçuşmaya başladı. Otel pek bakımlı değilmiş. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi.         
  
     Sabah erkenden kalktım. Eski bir otobüse bindim. Doğubeyazıt'a doğru yola çıktım. Doksan kilometre yol boyunca kah sallanarak, kah zıplayarak yolculuk yaparken, uzaktan Ağrı dağı bütün haşmetiyle görünmeye başladı. Rüyada gibiydim. Bütün yorgunluğumu unutup heybetli görünen Ağrı dağını izlemeye başladım.           Eteklerinde parçalanmış kar öbekleri, ortası sis bulutuyla gizlenmiş, tepesi karla kaplı koca bir kütle. Hani derler ya "Bulutları deliyor senin o dumanlı başın". İşte öyle bir şey.        
    Efsanelere, destanlara, aşklara konu olan koca Ağrı'ya da bu yakışır                                                                Ali Akdoğan
Sil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder