24 Aralık 2010 Cuma

Kulpu Kırık Makas

     İlkokul ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçmiştim. Yaz tatilindeydik. Bazen tarlada, bahçede çalışanlara yardım ediyordum. Öğle aralarında şöyle bir saat kadar, evin serin bir köşesinde uzanıp dinlenirken uyuyakalıyorduk.
    Mevsim yaz, ogün  hava çok sıcaktı. Öğle arası odada bulunan tahta sedirin bir tarafına ben bir tarafına da, Mehmet abim uzanmıştı. Ben biraz uzandıktan sonra kalktım. Evin içinde dolandım. Kimse yoktu. Canım çok sıkılıyordu. Uğraşacak bir şeyler arıyordum. Odada masanın üzerinde duran makası aldım. Biraz kağıt falan kestim. Sonra elimdeki makası oraya buraya vurmaya başladım. Makasın demirden yapıldığını zannediyordum. Döküm olup kırılabileceği aklıma bile gelmedi. Masanın kenarına yan vururken, kulpunun biri kırıldı. Çok korktum. Annem kesin beni döver, azarlar evden kovar düşünceleri hızla beynimin içinde dönmeye başladı. Önce panikledim. Sonra buna bir çözüm üretmem gerektiğini düşündüm. Hemen bir plan yaptım.
    Makası sedirde yatan abimin ayağının yanına koydum. Kırık kulpunu da uygun bir biçimde yerleştirdim. Odadan çıktım gittim. Bahçede biraz dolandım. Annem o sırada tarladan döndü. İçeri girdi. Bunu fırsat bilip, ben de arkasından girdim. Abimi uyandırmak için odaya girdi. Arkasından ben de girdim. Makası görmesi için dua ediyordum. Sedirin yanına yaklaştı. Tam uyandıracaktı ki, makası gördü. Eğilip baktı.
    -Bu makas kırılmış, kim bunu buraya koydu? dedi.
    Hemen atıldım;
    -Uyurken at gibi tepiniyor. Kesin tepinirken ayağıyla vurmuş, kırmış,  dedim.
    Annem inanmaya dünden razıydı. Hemen uyandırdı abimi. Bir güzel azarladı. Bir iki tokat patlattı. Söylenerek odadan çıkıp gitti.
     Uykudan yeni uyanan abim sersemlemişti. Neye uğradığını şaşırdı. Etrafına boş gözlerle bakarken;
     -Ne makası? Kim kırmış? Onu oraya kim koydu? Ben hiç bir şey anlamdım, dedi.
     Renk vermemek için odadan hemen çıktım. Bir makas için dayak yemekten, azar işitmekten bu kadar kolay kurtulduğuma inanamıyordum. Evden uzaklaştım. Arkadaşlarımla oynamaya gittim. Ama suçu başkasının üstüne atmanın suçluluk duygusu içimi kemiriyordu. Oynadığım oyundan hiç zevk almıyordum. Sürekli benim yerime dayak yiyen abimi düşünüyordum. Bir ara eve gidip doğruyu anlatmayı düşündüm. Ama iş işten geçmişti. Gidip doğruyu söylesem abimin gözünde düşeceğim durumu hayal ettim. Biraz düşündükten sonra vazgeçtim.
      Bu sırrı yaklaşık yirmi yıl sakladım. Otuzlu yaşlardaydım. Birgün ailece oturmuş, eskilerden söz ederken, bu sırrımı anlattım. Herkes önce şaşırdı. O sırada abim;
     -Senden iki tokat alacağım var öyleyse, dedi.
     -Haklısın, dedim.
      Gülüp geçtik.
     Ta o zaman bile, çocuk aklımla; yaptığımın doğru bir şey olmadığını biliyordum. Beni buna iten; büyüklerimizin, olur olmaz her şeye kızmasıydı. Oysa çocukların da bazı hatalı davranışlarının olabileceğini düşünerek davransalardı, böyle bir plana gerek duymazdım, sanırım.
                                                   Ali Akdoğan
  
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder