Bana bu sorumluluk yüklendiğinde henüz oniki yaşındaydım. İlk söylendiğinde çok gururlanmış ve kendimi on yaş birden büyümüş hissettim. Fakat iş ciddiye binince, hiç de o kadar kolay değilmiş.
Evdeki aile büyükleri ve kardeşlerim köye amcamın çocuklarının sünnet düğününe gittiler. Evde; ben yengem ve babaannem kaldık. İki kadın yanyana oturup kendi aralarında bir şeyler konuştular. Sonra babaannem bana dönüp;
-Baban gelinceye kadar evin erkeği sensin, dedi.
Biraz düşündüm ve işin sorumluluğunu kafamda hayal etmeye başladım. Eve ekmek alınacak. Akşan sığırtmaç hayvanları mahalleye getirince inekler mahalle arasından toplanıp eve getirilecek ve yerlerine bağlanacak. Evin başka ihtiyaçları varsa onlarla ilgilenilecek. En önemlisi de gece evin; hırsıza, uğursuza karşı korunması ve kollanması var. İşte bu çok önemliydi. Çünkü küçükken hep bizi; eve hırsız girer, eşyalarımızı çalar diye korkutmuşlardı. Akşam yaklaştıkça beni bir sıkıntı alıyordu. Ya eve hırsız gelirse.
Akşam oldu. Televizyon yok. Radyo yok. Elektrik yok. Gaz lambasının ışığında ne kadar oturulur ki? Yataklar serildi. Ben; biraz daha geç yatsalar diye dua ediyordum, ama nerde? Bayanlar yatmaya başladılar. Ben evin erkeğiyim ya. Evin içini acele acele ve korkuyla dolaştım. İçerilere baktım. Ev zaten bir oda, bir mutfak, birde ara holden oluşuyordu. Vaziyet normaldi. Duvardan babamın çakar almaz bir av tüfeği ve fişekliği asılı duruyordu. Hayatımda hiç elime almamıştım o ana kadar. Her ihtimale karşı yine de onu duvardan indirip fişeklikle birlikte yatağımın kenarından yatağın altına koydum. Lambayı kıstım. Yatağa sırt üstü uzandım . Pür dikkat etrafı dinlemeye başladım. Öyle ki; nefes bile almıyordum. Çok geçmeden ara holde bazı tıkırtılar gelmeye başladı. Yatakta kendimi kıpırdatmadan beklemeye başladım. Vücudumun her tarafı kaskatı kesiliyor, arada sırada elim tüfeğe gidiyordu. Bazen tıkırtılar kesiliyor, biraz rahatlıyordum. Tıkırtılar başlayınca yine dikkat kesiliyor ve nefes bile almıyordum. Gözüm kapıda, Ya şimdi içeri gelen olursa ne yapardım. Ötede kadınlar mışıl mışıl uyurken benim çektiğim ızdırabın haddi hesabı yoktu.
Pencere aydınlanıncaya kadar gözüme uyku girmedi. Tıkırtılar sabaha kadar devam etti. Ortalık aydınlanınca cesaret geldi. Kapıyı açıp baktım ki; birde ne göreyim. Meğer evin kedileri oynaşıyormuş ara holde. Bütün korkularıma sebep olan kedileri kovdum. Yaşadıklarıma gülmeye başladım. Kedilerin bana yaşattığı bu korkuyu hiç unutamıyorum. Şimdi düşünüyorum da; hırsız gelse, götürecek kadar kıymetli ne vardı ki evde.
Ne zormuş evin erkeği olmak. Hele o yaşlarda o sorumluluğun altına bir çocuğun girmesi.
Ali Akdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder