"Kıvırcık Ali'nin Anısına"
Toprak mı çağırdı? Yoksa sen mi gitmek için acele ettin? Yemyeşil bir vadinin içinde, iki metrelik mezar çukurunda yatmayı koca dünyada gezip dolaşmaya tercih etmenin acelesi neydi be Ali.
Her randevuna böyle dakik mi giderdin? Yoksa bu sefer randevu mu sana erken geldi? Şimdi artık o yeşil vadi senin mekanın. Çam ağaçlarının arasında uzanmış, rüzgarın sesini dinliyorsun. Rüzgarda titreyen ağaç dallarının çıkardığı nameler, sazının ezgilerine karışarak, tadına doyulmaz bir senfoninin tınılarını yayıyor çevreye. Gülümseyince yüzüne çöken o cezbedici aydınlık vadiyi aydınlatırken, gözlüklerinin ardından aşağıdaki ovayı seyrediyorsun gülümseyerek. Gitmek için ne acelen vardı be Ali.
Ama artık çok geç. Ne söylesek boş. Ayrılık vakti geldi. Dönüşü olmayan bir ayrılık. Düşündükçe nefesim daralıyor. Ama biliyorum ki katlanmaktan başka çaresi yok. Gittiğin yerdeki ozanlar; Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Veysel baba, Muhlis Akarsu, Mahsuni, Aliekber, Mahmut Erdal, Köroğlu, Dadaloğlu, Karaca Oğlan ve yolunu bekleyen bütün ozanlara selam götür. Onlar sana kavuştuğu için seviniyorlar biliyorum. Ama bizim kahredici üzüntümüzü görmüyor musun be Ali.
Saçı olmayana kıvırcık adı bu kadar mı yakışır. Kim koymuşsa kutlamak gerek. Senden bir isteğim daha var. Gittiğin yerde gözlüklere ihtiyacın yok biliyorum. Ama hayalimizdeki görüntünü korumak için orada da gözlüklerini tak. Gözlükler sana çok yakışıyordu be Ali.
Yolun aydınlık olsun. Yokluğun çok dokunuyor sevenlerine. Katlanmak gerektiğini bildiğim halde yine de zor be Ali.
Ali Akdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder