Hani kahvehanede oyun oynayanların yanına oturup oyun oynayanları izleyenler olur ya. İşte onlara yancı denir.
Bir yaz günüydü Hüseyin amca ile Mehmet Çakıl amca sürekli gittikleri kahvehanede buluştular. Masanın başına oturdular. Oyun oynayacaklardı. Kahveci çırağından domino taşı ve yaz-boz için kalem kağıt istediler. Tam oyuna başlayacaklardı ki masanın çevresine birer ikişer bedava çay içmek için gelip oturanlar oldu. Onlardan birisi de Hüseyin amca ile aynı köylü hatta uzaktan da olsa akrabası olan Seyithan amcaydı. O; Mehmet Çakıl amcaya yakın oturdu.
Oyun başladı. Seyithan amca Mehmet amcanın oyununa sürekli müdahale edip hangi taşı oynayacağını söyleyerek Hüseyin amcanın dikkatini dağıtıyor, hatta ona biraz da gıcık veriyordu. Bu hareket Hüseyin amcanın hiç hoşuna gitmiyordu. Sinirden gözleri kocaman olmuştu. Her müdahalede gözleri fıldır fıldır dönüyor, Ama komşuluk ve hatta akrabalıkları hatırına bir şey söylemekten kendini sakınıyordu. Oyun biraz böyle devam etti. Hüseyin amca en sonunda kekeleyerek;
- Se-se--sey-seyit-seyitha-seyithaan oy-oy-oyu-oyun-oyuna kar-karı-karış-karışma. Oor-or-orta-ortada bir şey yo-yok-yook. Şu-u-nu-nun-unun şu-şura-şurası-şurasında ça-çay- çayı-çayın-çayına ve ze-zev-zevk-zevkine bir oo-oy-oyu-oyun oo-oy-oyn-oynu-oynuyor-oynuyoruz. Be-been see-se-sen-seni-senin ha-har-har-haare-hareket-hareketlerinden raa-ra-rah-rahat-rahaatsız ool-ol-old-oldu-oldum. Ke-kena-kenar-kenarda oo-ot-otu-otur. Çaay-çayı-çayını iç. Se-ses-sesizce o-oy-oyun-oyunu i-iz-izl-izle, Ço-çok-çok i-is-ist-istek-isteklliy-istekliysen o-oy-oyu-oyunu-oyunumuz bi-bit-bittik-bittikten so-son-sonra se-sen-senin-seninle de o-oy-oyna-oynarız, dedi.
Oradakiler bu konuşmaya gülerek,
- Yahu Hüseyin sana ne oldu? Neredeyse ahraz olmuşsun. Sen oyuna başlarken böyle değildin. Yoksa yenilme korkusundan dilin mi tutuldu? dediler.
Bu konuşmaya canı çok sıkıldı, ama cevap vermedi. Belli ki çok sinirlenmişti. Onlar bunun farkında değildi. Gerçek hayatında kekemeydi zaten. Hele sinirlenince veya heyecanlanınca tam kilitleniyor ve konuşmakta büyük zorluk çekiyordu. Tam o moda gelmişti. Onu tanıyanlar bu özelliğini bilirdi. Ama oradakilerin dikkatini çekmemiş demek ki bu özeliği.
Seyithan amca bu ikazdan sonra biraz toparlandı, sessizliğe büründü. Oyun devam ediyordu. Çekişmeli bir duruma gelmişti. Seyithan amca yine dayanamayıp oyuna müdahale etmeye başladı. Hüseyin amca elindeki taşları masaya bıraktı. Yavaşça ayağa kalktı ve ani bir hareketle Seyithan amcanın suratına okkalı bir yumruk attı. Seyithan amca masanın altına düştü. Masa tam karıştı. Bırak masayı kahve karıştı. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Hüseyin amca masanın altında Seyithan amcanın göğüs kafesine çökmüş, elleriyle Seyithan amcanın boğazını sıkıyordu. Öyle çok sinirlenmişti ki; Alttaki adam boğuluyormuş gibi sesler çıkararak bağırıyor, can havliyle ayakları masanın altında havaya dikilmiş bisiklet sürüyor gibi hareketler yapıyordu. Etraftakiler müdahale etmese kesin boğacaktı. Üç dört kişi zar zor çekip Seyithan amcanın üzerinden aldılar Hüseyin amcayı. Hüseyin amca biraz esmer tenliydi. Sinirden simsiyah olmuştu. Siniri hala geçmemişti. Burnundan soluyordu. Alıp kahvenin dışına çıkardılar. Dışarıda dolaştırdılar. Yatıştırmaya çalıştılar.
Oyun bitmişti. Neredeyse adam ölüyordu yok yere. Hüseyin amcanın aklı başına geldiğinde evine doğru yürüyordu.
- Ben ne yaptım? diye sordu kendine.
Sorunun cevabını yine kendisi verdi.
- Biz oyun oynuyorduk. O hangi hakla gelip bizim oyunumuza müdahale ediyor. Ben haklıydım. Kenarda adam gibi otursaydı bunların hiç biri olmazdı, dedi.
Karmaşık duygular içinde evine geldi. Karısı çocukları bir şeylerin yolunda gitmediğini hemen anladılar. Hüseyin amca evde bir şey anlatmadı. Ama bir daha kahvede oyun oynamamaya karar verdi. Sinirlerine hakim olamayıp başına iş açabileceğinden korkuyordu.
Ali Akdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder