Yıl 1998. Okulun birinde okul müdürü olarak görev yapıyordum. Altıncı sınıftan Mustafa adındaki bir öğrenci teneffüs saatinde okulun bahçesinde başka bir öğrenci ile kavga ettikten sonra koşarak mahallede fırıncılık yapan babasının yanına gitmiş ve okulda dövüldüğünü söyleyerek yardım istemiş.
Zil çaldı. öğrenciler sınıflarına girdiler. Ben de müdür odasının penceresinden okulun bahçesini seyrediyordum. Okulun batısındaki bahçe kapısından Mustafa, arkasından babası, onun arkasından fırında hamurcu olarak çalışan işçisi, onun arkasından, pide açan tırnakçı tabir ettikleri işçi, onun arkasından ocakta pişirimi yapan kürekçi, onun arkasından hamur pasalarını taşıyan pasacı ve fırında misafir olarak bulunan iki yakınları tespih taneleri gibi sıraya dizilmiş misalı okulun bahçesine girdikten sonra, hızlı adımlarla, bazen de koşarak müdür odasına doğru geldiler.
Kapı açıldı; içeriye sırayla girdiler. Oturacak yer gösterdim. Geleceklerin tamamlanmasını bekledim. Biraz bekledikten sonra;
- Hepiniz bu kadar mısınız? dedim alaylı bir sesle.
Mustafa'nın babası Hasan, kendinden emin bir sesle;
- Evet hocam hepimiz bu kadarız, yetmez mi?
Gülümseyerek yüzüne baktım ve;
- Yok yeter de ben daha gelecek var mı diye sordum, dedim
Hasan burnundan soluyordu. Heyecanlı bir ses tonuyla;
- Müdürüm okulun bahçesinde bizim Mustafa'yı dövmüşler. Ben sinirli bir insanım. Adamın birini bıçakladım. Ceza evine girmiştim, yeni çıktım. dedi.
Bunları anlatırken kendisiyle gurur duyduğu her haliyle belliydi. Adam bıçaklamanın ve ceza evinde yatmanın gurur verici bir şey olduğunu konuşmasıyla çevresindekilere hissettiriyordu. Bu durum benim hoşuma gitmedi. Sakin bir konuşma tarzıyla;
- Bak Hasan senin oğlun yanlış yaptı. Okuldaki öğrenci kavgalarını biz çözeriz. Senin oğlun iki adım yakınındaki nöbetçi öğretmene gelmiyor. Müdür yardımcısına gelmiyor. Okul müdürüne gelmiyor. Koşarak beş yüz metre uzakta bulunan fırına geliyor. Siz beş altı kişi işinizi bırakıp koşarak okula geliyorsunuz. Bu tür okula gelmenin suç olduğunu bilmiyorsunuz sanırım. Bu davranışınız okula saldırıdır. Eğitim öğretimde barış ortamını bozmaya girer ve ben şu anda güvenlik güçlerine haber versem sizi topluca götürüp içeri atarlar. Sen adam bıçaklamayı bir marifetmiş gibi oğlunun yanında anlatıyorsun. Yarın gelecekte onun da adam bıçaklayıp içeri düşmesini ister misin? Erkeklik adam bıçaklamakla değil, erkeklik kendine hakim olup seni sinirlendiren adamı bıçaklamaktan kendini koruyup vazgeçmekle olur. Çocuğunun yanında böyle konuşursan yarın o da senin gibi yanlış işler yapar. Sen adam bıçaklamakla yanlış bir iş yapmışsın. Çocuklarını seviyorsan ve onların iyi birer insan olmalarını istiyorsan bu olayı bir daha çocuklarının yanında konuşma. Bu sana bir arkadaş tavsiyesidir, bunu hiç unutma, dedim.
Hasan bunları duyduktan sonra neye uğradığını şaşırdı. Böyle bir yaklaşım beklemediği her halinden belliydi. Bu şekilde okula gelmekten pişmanlık duymuş olmalı ki;
- Müdürüm kusura bakma yanlış yaptık. Bir daha böyle bir hata yapmayacağıma söz veriyorum dedi.
Gelenler topluca kalkıp gittiler. Mustafa odada kaldı. Biraz nasihat ettikten sonra sınıfına gönderdim.
Aradan bir yıl kadar zaman geçmişti sanırım. Birgün öğretmenlerden birisi Mustafa'nın agresif davrandığını ve sınıfa girmek istemediğini haber verdi. Okulun bahçesinde Mustafa'yı buldum. Çok gergindi. Konuşmak için çok çabaladım. Bana güvenini kazandıktan sonra okulun arka tarafındaki bahçeye geçtik. Orası tenhaydı. Kimsecikler yoktu bahçede. Mustafa ile bahçede olta atarken sohbete başladık.
Ben küçük küçük sorular ile eşelemeye başladım.
- Niye gerginsin? Seni bu hale getiren olayı anlatmanı istiyorum, dedim.
Mustafa önce yüzüme baktı. Ona yardım etmeye çalıştığımı anlayınca;
- Müdürüm babama karşı çok kinlendim, dedi.
- Niçin? baban ne yaptı? dedim.
- Babamın başka bir kadınla ilişkisi var. Annemi aldatıyor. Bu benim çok zoruma gidiyor. Babamı öldürmek istiyorum. Onu bıçaklayacağım, dedi
Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı bu sözleri duyunca. Heyecanla;
- Kimden duydun? dedim.
Gayet sakin bir ses tonuyla;
- Annem ile babam tartışırken duydum. dedi
Şok olmuştum ne söyleyeceğimi şaşırdım. bir süre sessizlik oldu sonra kendimi toplayarak;
- Bak Mustafa bu büyüklerin sorunu. Onlar kendi sorunlarını kendileri çözsünler. Annen seni kullanıyor. Buna izin verme. Birisi annen diğeri ise baban. Sen annene yardım etmek istiyor musun? Böyle bir yanlış iş yaparsan annene hiç yardım edemezsin. Çünkü sen hapse girdikten sonra çok şeyler değişir. Annene yardım etmek istiyorsan, onun yanında olmalısın. Yarın babanın başına bir iş gelirse evin erkeği sen olacaksın. O eve ekmek getirecek adam sen olacaksın. Hapse düşersen bunları yapabilecek misin? dedim.
Konuşurken aynı zamanda göz ucuyla Mustafa'ın yüz ifadesini izliyordum. Konuşma ilerledikçe yüzünün gevşediğini ve yavaş yavaş aydınlandığını gördüm.Bana dönerek;
- Müdürüm sana teşekkür ederim. Kör bir kuyuya düşmüştüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. Çırpındıkça da dibe doğru gidiyordum. Siz elimden tutup bu kör kuyudan çıkardınız beni deyip elime sarıldı.
O benim elimi öptü. Ben de onun gözlerinden öptüm ve sınıfına gönderdim. Ama içim rahat değildi. Okulun rehber öğretmenine durumu anlatıp çalışma yapmasını istedim. Yapılan çalışmalar sonuç verdi. Mustafa o yıl bir şey yapmadı. Ancak ertesi yıl okulun batısındaki bahçe kapısının önünde bekleyen sivil ve aynı zamanda zekaca biraz yetersiz olan Ali isminde bir çocuğu bıçakladı. Ali'yi arabayla hasta haneye götürdük. Tedavisi için gerekli işlemler yapılırken Mustafa'nın babası geldi. Beni görünce hemen;
- Müdürüm Ali'nin durumu nasıl? dedi.
Pişmanlık yüzünden okunuyordu. Hemen daha önce müdür odasında yaptığımız konuşmayı hatırlattım. ve;
- Bak Hasan çocuğunun yanında konuştuğun o günkü olayın bu olayda büyük payı var. Benim o gün ne demek istediğimi şimdi daha iyi anlamış olmalısın, dedim.
Hasan; söylediklerimi başıyla onayladıktan sonra;
- Biz cahil insanlarız müdürüm. Senin söylediklerini beynime yazdım ama biraz geç kaldım. Kimse bize yol göstermedi. İnşallah bundan sonra böyle şeyler olmayacak. Söz veriyorum, dedi.
Çocuklarımızın yarınını; bugün yanlarında yaptığımız konuşmalar ile belirliyoruz ya da etkiliyoruz. Aman dikkat. Çocuklarımız bizim en değerli varlıklarımız. Onların yanında daha özenli davranalım.
Ali Akdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder