Köyde yaşayanlar bilirler. Köyden birisi ilgi çeken bir giysi yada ayakkabı aldı mı diğer köylüler de aynısından almaya yönelir. Böyle zamanlarda ilginç durumlar ortaya çıkar. Bu yazımda; Anadolu'nun ücra bir köyünde yaşanan böyle bir olayın ilginçliğini biraz da dramatize ederek yazacağım. Umarım beğenirsiniz.
Köylülerden Yunus amca pazara gitti. Pazarda dolaşırken kırmızı renkli bir çift iskarpin dikkatini çekti. Çok beğendi ve ayağına uygun numarayı söyledi. Satıcı kutuları karıştırdı ve uygun numarayı bulup Yunus amcaya uzattı. Yunus amca bir itina ile iskarpini ayağına giydi. Kalkıp pazarın içinde yürüdü. Tamam olduğunu anlayınca parasını ödedi. Biraz da pahalıydı iskarpin ama olsun. Köyde kimsede yoktu bu iskarpinden. Bu da teselli için yeterli oluyordu. Köyün yolunu tuttu. Köye yaklaşınca bir taşın üzerine oturdu. Yollar tozlu olduğu için iskarpinler ala bula bir renk almıştı. Yunus amca cebinden mendilini çıkardı. İskarpinlerinin tozunu sildi. Bir güzel parlattı. Ayağındaki kırmızı iskarpinler ikindin güneşinin ışıkları altında pas pas parıldıyordu. Bir gururla köyün içinden yürüyerek evine gitti. Kırmızı iskarpinleri gören köylüler hayranlık içinde Yunus amcanın yoldan geçişini izlediler. O evine girince üç beş köylü köyün ortasındaki meydanda toplanıp kırmızı iskarpinleri konuşmaya başladılar. Köylülerden Arif amca;
- Soralım nereden almışsa aynısından biz de alalım, dedi.
Kasım;
- Vallahi doğru dersin. Havası yeter, dedi.
Topalak Süleyman;
- Benim de çok hoşuma gitti. Haydi soralım. Nereden aldığını öğrenip yarın biz de gidip aynısından alalım, dedi.
Toplananlar kendi aralarında anlaştıktan sonra Yunus amcanın evine gittiler. İskarpinler evin loş ışıklı holünde bile parıldıyordu. Köylülerden Kasım aceleci davranıp;
- Yunus amca iskarpinlerin hayırlı olsun. Çok güzel renkleri var. Nereden, kaça aldın?dedi.
Yunus amca iskarpinlerinin beğenilmesinden çok mutlu olmuştu. Gelenleri başıyla ve gözleriyle selamlayıp merhaba ettikten sonra. sorulan soruları cevaplamak için söze girdi. Ve;
- İskarpinlerimi beğendiğiniz için ve iyi dilekleriniz için sağ olun. Pazardan elli liraya aldım. Biraz pahalı ama olsun, dedi.
Fiyatı biraz pahalı gelmişti ama herkesin gönlünde yatan aslan kükremeye başlamıştı bir kere. Ertesi gün pazara gidebilenler kendileri için, gidemeyenler ise gidenlere ısmarlamak üzere kırmızı iskarpinler alındı. Köyün erkeklerinin tamamının ayağında kırmızı iskarpinler. Hepsi de aynı model. Bir kaç gün sonra köyün kahvesinin önünde bir çukurun etrafında yere oturup ayaklarını çukurun ortasına doğru uzattılar. Ayaklar bir birine karıştı. Oturanların kafası karışmıştı. Bütün ayakkabılar aynı. Model aynı. Kimse kendi ayağını tanıyamıyordu. Epey öylece oturdular. Kimse kalkıp evine gidemiyordu. Çünkü ayaklarını tanıyamıyorlardı. Kendi aralarında tartıştılar ve bir karara vardılar. Yoldan geçen birisinden herkesin ayağını kendisine tanıtması için yardım isteyeceklerdi. Beklemeye başladılar. Epey sonra yoldan geçmekte olan bir kişiden yardım istediler. Adam;
- Bir şartla ayaklarınızı size tanıtırım ama bir altınınızı alırım dedi.
Hepsi bir ağızdan ve sevinçle;
- Tamam dediler.
Yolcu etrafına bakındı.Yolun kenarında dizili olan ağaç merteklere gözü takıldı. Mertek yığınından sağlam bir tanesini çekti ve çukura yaklaştı. Merteği havaya kaldırdı ve çukurun içindeki ayaklara bir tane vurdu. İlk vurmada canı yanan ayağını karnına doğru çekti ve ayağa fırladı. Canının acısından yerinde hop hop hoplarken bir taraftan da ayaklarını kendilerine tanıttığı için yolcuya teşekkür ediyorlardı. Yolcu bir kaç kez vurunca çukurda ayak kalmadı. İşi bitince iş karşılığı anlaştığı bir altını alıp tam yola devam edecekken, köylülerden birisi nereye ve niçin gittiğini sordu. Yolcu;
- Ben imam olarak iş arıyorum aşağıdaki köylere doğru iş aramaya gidiyorum, dedi.
Tam da istedikleri bir adam olduğuna inandıkları kişi ayaklarına gelmişti. Köylüler hep bir ağızdan;
- Belli ki zeki bir adamsın. Ayaklarımızı bize tanıttın. Bizim köyün de imamı yok. Sen de kabul edersen, aramızda anlaşabilirsek, bizim köyde işe başlayabilirsin, dediler.
Bu iş yolcunun hoşuna gitti. Aralarında konuşup anlaştılar. Yolcu olarak gelip geçip gidecekti ama imamlık yapmak için aranan adam olmuştu. Köyde işe başladı. Cemaatle ilişkileri de iyi gidiyordu. Fakat bu iyi günler uzun sürmedi. Zamanla köyden bir kaç açık gözle iş birliği yapıp dalavereli işlerin içine girmeye başladı. Köylülerin hoşuna gitmeyen bazı davranışlar oluyordu. Ama köylü el mahkum hocanın zekası karşısında çaresiz kalıyordu. Gün geçtikçe bu hareketler çoğalmaya başladı. Köylünün canına tak etmişti. Onlar da hocanın hata yapmasını beklemeye başlamışlardı. Bir gün hoca camide cemaatle namaz kılarken en sessiz bir ortamda hocanın başına kötü bir olay geldi. Hoca rükuya eğilirken sesli bir biçimde gaz kaçırdı. Utancından yüzü kıp kırmızı oldu..Toplum içinde çok mahcup olmuştu. Kimsenin yüzüne bakmadan hızla camiden çıkıp doğruca evine gitti. Kapısını kapattı. Utancından yerin dibine geçmişti. Günlerce dışarı çıkamadı. Artık o köyde kalamayacağını anlamıştı. Eşyasını toplamaya başladı. Kendisiyle iş birliği yapan açık gözler; planları bozulduğu için üzülüyorlardı. Hata yapmasını bekleyen köylüler sevinçten göbek atıyordu. İmam iki üç gün içinde sessiz sedasız köyden ayrılıp başka bir köye gitti. Aradan yıllar geçtikten sonra yine bir gün yolu imam olarak çalıştığı köyden geçiyordu. Bir arkadaşıyla yoldan geçip giderken, arkadaşından bir teklif geldi.
- Gel şu köye gidelim. Hem su içer, hem de biraz nefesleniriz Sonra yolumuza devam ederiz, dedi.
Hoca bu köyde başından geçenleri arkadaşına anlatıp çekingenlik gösterdi. Arkadaşı üsteleyerek:
- Yahu senin başından geçen olay yıllar önce olmuş. O olayı şimdi kimse hatırlamıyordur, dedi.
İmam da ikna oldu. Köyün girişinde dokuz on yaşlarında bir erkek çocukla karşılaştılar. İmam çocuğun başını okşayıp yaşını sordu. Çocuk gayet ciddi bir ses tonuyla;
- Vallahi ben yaşımı bilmiyorum ama hocanın osurduğu sene doğduğumu söylüyorlar, dedi.
İmam çocuğun yaşını sorduğuna soracağına pişman oldu. Bir kez daha utanmıştı. Hızla çocuğun yanından ayrılıp köye uğramadan yollarına devam ettiler.
Ali AKDOĞAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder