20 Ekim 2013 Pazar

Munzur Vadisinde Yolculuk

  31 Ağustos 2013 Cumartesi günü sabah saat 09.00 da Elazığ'ın Kovancılar ilçesine bağlı Karabörük  köyünden iki özel arabayla toplam on bir kişi yola çıktık. Kısa bir stabilize köy yolundan sonra Elazığ-Tunceli asfaltına çıktık ve Tunceli yönüne doğru yola devam ettik. Yol gayet güzel ve sakindi. Tunceli'ye 80 km gitmemiz gereken yol vardı. Hemen bir akarsu yatağında suya paralel giden bir yol  Sağımız doğu torosların devamı olan sıra dağlar, solumuz Munzur vadisine doğru sokulan Keban baraj gölünün devamı. Harika bir manzara. Mazgirt köprüsünden geçtik. Şimdi sağımızda akarsu yatagı solumuzda dağlar. Kıvrılarak devam eden kara yolunda ilerlerken çevremizdeki manzarayı izlemeye doyamıyoruz. Tunceli'yi geçtik. Ovacık yoluna saptık. Yol dar ve virajlı. Yine Solumuzda Munzur suyu, sağımızda da yüksek boynuz kayalardan dağlar. Suyun solunda da yüksek kayalardan oluşan dağ sırası. Dağların arasından sadece bir evlek gök yüzü görünüyor. Yolda kapalı virajların çok ve yolun dar olması nedeni ile arabanızla en fazla 50 km hız yapabiliyorsunuz. Bu mesafe Ovacık ilçesine kadar yaklaşık 60 km. Ovacık ilçesinden sonra 20 km daha gittik. Harika bir mesire yerine geldiğimizi anladık.
 
 

 



   Bu mesire yerinde buzdolabını kimse kullanmıyor. Yiyeceğini içeceğini bu suyun içinde soğumaya bırakıyor. Bizde aldığımız karpuzu suyun içine bıraktık. Buz gibi soğudu. Gelen ziyaretçileri izledim. Kolasını meşrubatını suyun içine bırakıyorlar. Tam bir doğa harikası. Ancak ziyaret ettiğimiz dönem yeraltı sularının azaldığı döneme denk geldi. Suların dağın eteğinden çağlayarak akan gözleri kurumuştu. Orada bulunan yerli halka sorduk. Buraya ziyaret yapılacaksa Mayıs-Haziran ayları seçilmeli dediler. 
   Doyumsuz bir günün ardından geriye döndük ama aklımız orada kaldı.
                                                                                                             Ali Akdoğan


10 Ekim 2013 Perşembe

Memlekete Bir Yaz Yolculuğu

      Yazın Ağustos sıcağından kaçmak için Mersin'den Elazığ'a gitmek üzere 18 Ağustos 2013 Pazar günü sabah saat 11.00 da eşimle birlikte özel aracımızla  yola çıktık. Yollar oldukça rahat ve sakindi.  Ta ki otobandan ayrılmak üzereyken Nurdağı'nda  sapağı atlayınca bir sıkıntı başladı. Bizim Narlı-Türkoğlu Kahramanmaraş istikametine gitmemiz gerekirken Gaziantep yolunda ilerlemeye başladık.  Başladı bir stres. Yaklaşık 60 kilometre gittikten sonra Narlı kavşağından döndük ve Narlı istikametine gitmeye başladık. Bir müddet sonra karnımız acıktı. Yol kenarında bir ağaç altında yemek yemek için yer aramaya başladık.
    Pazarck Gölbaşı arasında yol kenarında bir çok ağaç gölgesi var ama biz rahat bir yerde oturalım diye beğenmiyoruz. Gölbaşı'nı geçtikten sonra bu sefer de bir dinlenme tesisinde duralım dedik. Ama bizim beğenimize uygun bir yer bulamadık. Derken Erkenek'e kadar gittik. Dağın eteğinden gürül gürül sular kaynıyor. Yol kenarında bir iki manav var. Meyve hediyelik kuru kayısı ve çeşitli şeyler satan esnaf var. Bunların arasına sıkışmış bir iki ızgara yapan yer var. Ancak bu kadar güzel bir yerde ihtiyaç giderecek  doğru dürüst bir tuvalet yok. Uzak yoldan gelen sürücüler yol kenarında duruyor; buz gibi akan çeşmelerden yüzünü yıkayıp uykusunu dağıtıyor. Ancak tuvalet ihtiyacını giderecek bir tuvalet bulamıyor. Oradaki esnafa bu eksikliği söylediğimde; zaten yol değişecek, arka tarafa tünel açılıyor. Buralar iptal olacak dediler. Yemek yemek üzere bir boş masa istedim. Masaya kira olarak on lira istediler. İşte köylümüzün veya esnafımızın turizm anlayışı. 
    Biz yola tekrar koyulduk. Meşhur Erkenek tünelinden geçtik. Malatya'ya bağlı Sürgü kasabasına doğru ilerlerken yol kenarında bir elma bahçesinin yanında durduk. Piknik sepetimizi ve kilimimizi alıp bahçeye girdik.Elma ağaçlarının gölgesine soframızı serip yol için hazırladığımız yiyeceklerimizi çıkarırken bahçenin sahibi traktörle gelip az ilerimizde bahçenin içine girdi.Adam bahçeme niçin girdiniz diye bizi ikaz edecek diye beklerken, o elma toplamaya başladı. Sofraya davet ettik gelmedi. Biz yemeğe başladık. Çay içerken, bahçenin sahibi kucağında elmalarla geldi. Bize elma verdi. Börek ikram ettik, ellerim kirli deyip almadı. Yemeğimizi yedikten sonra soframızı topladık. Yerdeki çöplerimizi de poşete koyup yanımıza aldık. Yüzelli kilometre yolumuz kalmıştı. Yemekten sonra epey dinlenmiş olarak tekrar yola çıktık. Akşam olmak üzereyken Elazığ'a vardık. Saat 19.30 civarıydı. Işıklar yanmaya başlamıştı. Gideceğimiz evin sahibi kayın biraderimdi. Bizi karşıladılar. Elma bahçesinde poşete koyup yanımıza aldığımız o çöpleri oraya kadar yanımızda götürüp çöp konteynırına attık.
      Eve girer girmez elbiselerimizi değiştirdik Yol boyunca arabanın kliması çalışsa da az da olsa terlemiştik. Duş aldık. Bizim geleceğimizden haberdar oldukları için akşam yemeği hazırlanmıştı. Ben çok yorgundum. Kaşık elimdeyken gözlerim kapanıyordu. Yemekten sonra bir çay faslı oldu. Olmasaydı iyi olurdu ama bir gelenek haline gelmiş. Çay içmeden uyusam ayıp olacaktı. Çay içtik uykum dağıldı. Gece geç vakitlere kadar sohbet ettik. Yorgunluktan olacak ki deliksiz bir uykudan sonra sabah çok zinde uyandım.
     Yazlık ev yapmak üzere telefonla görüşüp ön mutabakata vardığım şirket yöneticileri ile görüşmeye gittim. Görüşmelerimiz sırasında örnek evleri inceledim. Karara vardım evi yapacak köye gitmek üzere ertesi gün yola çıktık. Köy yaklaşık yüz on beş kilometre uzaklıktaydı. Köye gittik amcamı ziyaret ettik. Amcamın fikrini sordum. Amcam bir konuşmaya başladı pir konuştu. Köyde su olmadığını içme suyunun bile çok yetersiz olduğunu bu nedenle inşaata başlamamızın şu anda imkansız olduğunu, bunun dışında da tarlaya kadar elektrik ve su hattı çekmek gibi bazı sorunların olduğunu söyledi. Yani sözün kısası bizi ev yaptırmaktan vaz geçirdi. Köyden umutsuz ayrıldık. Elazığ'a dönerken Keban baraj gölü kıyısında balık yedik. Akşam karanlığında eve döndük. Üç gün kaldıktan sonra Bingöl'e gitmeye karar verdik. Gideceğimiz yol yüz kırk kilometre. Akşam üzeri yola çıktık. Ancak Bingöl yolunda çok uzun mesafelerde yol yapım çalışması devam ettiği için gece karanlığında yolda olmaktan pişmanlık duydum. Ama bir kere yola çıkmış olduk. Bingöl şehir içi yolları çok kötüydü. Altyapı yapıyoruz diye şehrin bütün yollarını sökmüşler. Ancak yeniden kaplama yapmak gibi bir çalışma yoktu. Şehrin her tarafı stabilize yol. Arabalar geçince ortalığı bir toz bulutu kaplıyor. Yollar tozmasın diye arazözlerle sulama yapınca da her taraf çamur oluyordu.
       Bingöl'e gelmişken daha önce 1979-1983 yılları arasında görev yaptığım Uğurova köyüne de gitmek istiyordum. Eşimle o köyde görev yaparken evlenmiştik ve iki çocuğumuz da o köyde doğmuştu. Onun için o köyün bizim hayatımızda ayrı bir önemi vardı. Bir gün sabah kalktık. Hazırlığımızı yaptık. Yola çıktık. Eskiden yayan yürüdüğüm yola saptım. İçimde bir burukluk oldu. O yolu şimdi özel arabamla gidiyordum. Yol eskiden stabilizeydi. Şimdi asfalt olmuş. Köyün yolunun ana yoldan ayrıldığı tepeye çıktık. Orada bir çobanla karşılaştık. Çoban bu yolun bozuk olduğunu, ancak başka bir yol daha olduğunu, o yolun asfalt olduğunu söyledi. Ama biz özellikle o bozuk yoldan gitmek zorundaydık. Çünkü bizim görev yaptığımız okulun bulunduğu mahalleye o yolun dışında yol yoktu. Gerçekten de yol çalışmadığı için çok bozuktu. Köyün göründüğü tepeye geldiğimizde gözlerimize inanamadık. Okul ve lojman ayakta ama harabe durumda. Köylüler aynı köyün başka bir mahallesine taşınmış ve bütün evler yıkılmıştı. Hüzünlendik. İçme suyu aldığımız çeşmeye gidip su içtik. Çeşme sahipsiz ama aynı durumdaydı. Bizi karşılayan ve aynı durumda kalan bir tek köyün çeşmesi kalmıştı. Çeşmenin olduğu yerden köyü seyrettik ve çok hüzünlendik. Üzülmemek elde değildi. Koca dört yılımız o köyde geçmişti.

   
                                            Okul ile lojman arasından bir köy görüntüsü
                                                     Lojmanın önden görünüşü
                                               Okul binası
                                                    Okul ve Lojmanın arkadan görünüşü
               Okul ve Lojmanın önden görünüşü
   
       Fotoğraflar her şeyi anlatıyor. Daha fazla bir şey yazmaya gerek yok. Üzgün bir şekilde oradan ayrılıp köylülerin taşındığı mahalleye gittik. Köylüler bizi çok iyi karşıladılar. Otuz yıl sonra gittiğimiz için biraz stem ettiler ama çok sevindiler. O köydeyken kendi köylüm Cemile hala dediğim yaşlı kadın vefat etmişti. Beni çok seviyor ve yeğenlerinden ayırmıyordu. Onun mezarına gidip ziyaret ettik. Oğlu da bizimle beraber mezarlığa geldi. Annesine verdiğimiz değerden ötürü çok mutlu oldu. Öğrencilerimle karşılaştım. Hepsi evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuşlar. Bir çoğu Avrupa'nın değişik ülkelerine işçi olarak gitmişler. Maddi durumları düzelmiş. Ancak hayvancılıkla uğraşan köylüler koyun keçi işini  bırakmışlar. Eskiden yüz yüzeli koyun veya keçi besleyenlerin şimdi  bir iki ineği var o kadar.
     Akşam üzeri Bingöl'e geri döndük. Güzel ama yorucu ve hüzünlü bir gün oldu bizim için.
                                                                           Ali Akdoğan