20 Şubat 2013 Çarşamba

SİGARA İLE DOSTLUĞUM

    Ben sigara dumanını ilk olarak öğretmen okulu birinci sınıfta ciğerlerime çektim. Okula yeni başlamıştık. Bir taraftan gurbet, diğer taraftan gençlik vardı serde. Bir arayış içindeydik.
    Göçmende kahveye gittik. Arkadaşlar oyun oynuyor, biz de izliyorduk. Oynayanlardan birisi Ali Timur adında sınıf arkadaşımdı. Bingöl'de ortaokulda da beraber okumuştuk. Ali o zamandan beri sigara içiyordu. Oyun esnasında çıkarıp birer sigara yaktılar. Birini de bana uzattı. İçmem dediysem de ısrar etti ve ben de bir sigara yaktım. Dumanını ağzıma alıp üfürüyordum. Ali bana dönerek;
    - Sigara öyle içilmez oğlum. Dumanını içine çekeceksin, ya da sigarayı içeceğim diye ziyan etmeyeceksin, dedi.
    Bu konuşmanın üzerine dumanı içime çektim. Çekmez olaydım. Öksürmeye başladım. Sanki ciğerlerim ağzımdan çıkacakmış gibi zorlanıyordum. Gözlerimden yaşlar geldi. Midem bulandı, Başım döndü. Çok kötü oldum. Kalkıp okula geldik. Akşam etüdünde hiç ders çalışamadım. Etüt bitinceye kadar da başım dönmeye devam etti. Yatakhaneye gittik. Hazırlığımızı yaptık yatacağız tuvalette sigara içenler bir keyifle içip sohbet ediyorlar ki sormayın. Koğuşa geçip yatağa uzandım. Yavaş yavaş aklım başıma gelmeye başlamıştı. Bir süre sonra uyumuşum. Sabaha kalktığımda bir şeyim kalmamıştı.
  Ertesi gün okulun tuvaletinde Ali bana bir daha sigara uzattı. Yok içmem dedim. O ısrarla;
 - Oğlum sen er geç bu zıkkımı içeceksin, iyisi mi naz etme dedi.
  Yine bir sigara yaktım ama içime çekmeden, bazen yarım çekerek içtim. Bu sefer fazla etkilenmedim ve hoşuma gitti. Artık sigara içenlerin yanında gezmeye başladık. Sigara verirlerse bir tane tüttürüyoruz. Para verip sigarayı paketle almak işimize gelmiyordu. Gelen harçlık zaten az, bir de sigaraya para harcarsak işimiz kötüydü. Bir süre otlakçılık yaptık. Tam sigaraya alıştık. O sigara tutup ısrar edenler kayboldu. Bir süre sonra ortaklaşa iki arkadaş bir paket almaya başladık. Bu sefer de sen çok içtin ben az içtim tantanası başladı. En sonunda tek başıma paket almaya başladım.
   Para fazla olmadığı için ikinci sigarası aldım. Çok kötüydü. İçimi çok berbattı. Birinci sigarasına terfi ettim. O fena değil ama onun da cakası düşük. Kimseye nispet yapamıyorsun. Para varsa filtreli samsun ya da bahar sigarası alırdım. Meğer bahar sigarası da bayanların tercih ettiği bir sigaraymış. Karizmamız çizilmesin diye gizliden çıkarıp yakıyorduk ki kimse görmesin. İçerken filtreli sigara mı filtreli sigara tamam. Bazen de bafra sigarası alırdım. O bize sigara ikram edenler yanımızda gezmeye başladılar. Bu sefer de biz nezaketen onlara sigara ikram ediyorduk. Meğer onlar böyle günler için bizi sigaraya alıştırmışlar. Sigaraları bitince kendilerine sigara verecek biri yedekte bulunsun diye bize sigara içmeyi öğretmişlerdi. Birisi bir gün;
   - Bak o zaman ben seni sigara içmeye teşvik etmeseydim, bugün ben de sigarasız kaldığım için sigara içemeyecektim, dedi.
    Sigarayı içenler kendilerine çeşitli bahaneler üreterek sigara içtiklerinin haklılığına kendilerini inandırmaya çalışırlar. Bunu ben de yaptım. Bazen efkar dağıtırmış diye içiyorum diye kendimi kandırdım. Bazen aşık olduğum, sevgiliyi unutmak istediğim  için içiyorum diye kandırdım kendimi. Aslında içerken bu tür bir faydasını görmedim. Çünkü ne sevdiğim kişinin onu sevdiğimden haberi vardı. Ne de onun beni sevip sevmediğinden haberim vardı. Ben kendi kendime gelin güven olmuştum. Sigarayı da dert ortağı seçmiştim kendime. Tam bir sigara keyifçisi olmuştum. Ve öğretmenlerin göremeyeceği yerlerde sigara içiyorduk. Genel olarak sigara içmek için portakal bahçesi ya da deniz kenarı seçiliyordu.
    Bir gün akşam etüdü bitiminde; ben, Mehmet Güler ve soyadını hatırlayamadığım bir diğer Mehmet, üç arkadaş; şu anda lokanta olarak kullanılan yerden deniz kenarına indik. Şu anda Adnan Menderes bulvarının geçtiği yerde, arkamızda yine o lokantanın ana binasının olduğu yer gibi deniz kenarından yüksekti. Ayrıca dalgaların gelip çarpıp geri döndüğü yerde küçük bir yükselti daha oluşmuştu. Kumların üzerine oturup sırtımızı o yükseltiye dayadık. Arkamızdaki bir başka kişinin bizi görmesi neredeyse imkansızdı. Dışarıda mehtap vardı. Deniz dalgalarının hışırtısını dinlerken filtreli bahar sigarası paketinden son sigaralarımızı yaktık ve boş paketi denize attık. Sigaralarımızı bitirince fiskeyle denize fırlattık. Gecenin karanlığından sigaranın ateşinin fark edileceğini hesap edememiştik.Nöbetçi öğretmen Himmet Şen yatakhanenin en üst katına çıkıp deniz kenarını gözlerken, bizim fiskeyle denize attığımız sigaraların ateşinin parlaması üzerine sigara içtiğimiz yeri tespit etmiş. Gelip tam arkamızdaki tepede dikilmiş. Bizim haberimiz yok, şakalaşıyorduk. Mehmet Güler ayağa kalkıp yatakhaneye doğru baktı ve hızla geri oturdu. Ve;
     - Arkadaşlar size kötü bir haberim var, Himmet hoca tam arkamızdaki tepede dikilmiş yolumuzu bekliyor, dedi.
    Hep birlikte ayağa kalktık durumu görünce tekrar oturup plan yapmaya başladık. İlk planımız kaçmak üzerineydi. Ama aramızda tartıştık. Kaçarsak hoca kapıyı bekler ve bizi yine yakalar. Ya da koğuş yoklamalarından isimlerimizi tespit edebilirdi. Bu plandan vazgeçtik.  Mehmet Güler kısa boylu bir arkadaştı. Çaktırmadan gidecek görmemiş numarası yaparak geçip gitmeyi deneyecekti. Yakalanırsa hep birlikte hocanın yanına gidecektik. Ya da aynı numarayı devam ettirecektik. Mehmet'i yolladık. Tam geçeceği sırada hoca kolunu önüne uzatıp onu yakaladı. Biz de kuzu kuzu yanlarına gittik. Hoca bizden sigara paketini istedi.
   - Paket bitti attık, dedik.
    Kibriti istedi. Çıkarıp verdik. Sınıflarımızı ve numaralarımızı kibritin üstüne yazdıktan sonra avucunun içine koyup kibritin olduğu eliyle yüzümüzün bir tarafından destek yaparken diğer eliyle çenemize birkaç yumruk vurdu. Elini değiştirip diğer tarafa yumruk attı. Gözümüzden yıldızlar uçuyordu. Ama sigara içmenin suçluluğundan sesimiz çıkmıyordu. Birde sınıfımızı ve numaramızı aldığı için bir korku başladı. İdareye verse disiplin kurulu bizi okuldan uzaklaştırma cezası ile cezalandıracaktı. Beden Eğitimi öğretmenimiz Mesut Özer'e verilirse numaralarımız Beden Eğitimi dersinden sınıfta kalacaktık. Esas yediğimiz dayak değil bu cezalar moralimizi bozuyordu. Yatakhaneye giderken plan yaptık. İdareye çağrılmadan gitmeyeceğiz. Mesut hocaya verilirse numaralarımız işte ona çare yok dedik. Herkes kendi yattığı koğuşa gitmek üzere yukarı çıktık.
     Akşam temizliğimizi yaptık yataklarımıza geçtik. Uyku tutmuyordu. Bir sabah olsa da bu işin sonu ne olacak, onu bir görsem diye sabırsızlanıyordum. Sabahı zor ettim. Çok heyecanlıydım. Sabah etüdünden önce tekrar görüşüp sözleştik. Herkes sınıfına gitti. Kahvaltıda canım hiç bir şey istemiyordu. Sigara içmenin keyfi bana zehir olmuştu. Birinci ders bitti. Teneffüste kulağımız idareye çağrılma anonsunda. Anons yapılmadı. Birbirimize sorduk, çağrılan yoktu. İkinci ders bitti yine aynı şeyler, çağıran olmadı. Yavaş yavaş heyecanım geçmeye başladı. Galiba idareden yırttık dedim kendi kendime. Sevinerek üçüncü derse girdim. Teneffüse çıktık yine kimse çağrılmadı. Artık bu iş tamam dedim. Ama beden eğitimi  öğretmeninin tavrı ancak iki gün sonraki derste anlaşılacaktı. Bu heyecanı iki gün daha yaşayacaktım. Başa gelen çekilir dedim. İki gün sonraki beden eğitimi dersinde kalbim yerinden çıkacakmış gibi deli çarpıyordu. Mesut hoca spor salonuna girip yoklamayı aldı. Kısa bir sessizlik oldu. Ben kendi kendime;
    -Tamam şimdi benim numaramı söyleyip sınıfın önünde fırçalayacak ve gerekeni söyleyecek dedim.
    Merakla beklerken derse başladık. Hani insanın altında ezildiği, kocaman ağır bir yük sırtından kalkar da rahatlar ve bir ter boşalır ya. İşte tam da bunları yaşadım.
    Himmet Şen büyüklük yapmış, yediğimiz dayağı yeterli görmüş, başka cezalara gerek görmemişti. Bu davranışı onu benim gözümde bir kat daha büyütmüştü. Bizim hiç dersimize girmedi ama ona karşı ayrı bir sevgi oluşmuştu bende. Saygı duyuyordum.
    Bu kadar çileye ve heyecana rağmen sigara içmeye devam ettim. Ta ki 1981 yılının Mart ayına kadar. Büyük oğlum beş aylıktı. Bingöl'de bir dağ köyünde çalışıyorduk. Çok kar yağıyordu ve soğuk bir yerdi. Lojman beton olduğu için daha da soğuk oluyordu. Oturduğumuz odanın pencerelerine sıcak olsun diye dışarıdan naylon çakmıştım. İçerisi havalandırılamıyordu. Üstelik ben sigara içince yanıma oturmaya gelen köylüler de sigara içiyordu. Bir gün eşim;
    - Şu sigarayı bıraksan ne iyi olur. Bak çocuk da var, çok etkileniyor dedi.
     Bu konuşma beni çok etkiledi. Eşimin bu ince davranışı zihnimde bir pencere açtı ve;
    - Çok haklısın, dedim.
     O gün sigarayı bırakmaya karar verdim. Evde on beş yirmi paket sigaram vardı. Cebimde paket, çakmak taşıyarak sigarayı bıraktım. İlk bir hafta çok zorlandım. Öğrencileri teneffüse çıkarttıktan öğretmenlerin sigara saati olduğu için  sınıfta oturup kendimle hesaplaşmaya başlıyordum.  Kendi kendime;
     - Çıkar bir tane sigara yak, diyordum.
     Tekrar bir hesaplaşma ve başka bir karar,
      - Niye kendine işkence ediyorsun ki? Sen bu sigarayı başkaları görüp görmeyeceği hesabıyla mı bıraktın? İçmeyeceksin. Kararına sahip çık, diyordum.
      İkinci karar hep galip geldi.  Bu durum yaklaşık bir hafta on gün sürdü. Yavaş yavaş alıştırdım kendimi. Ve bir karar verdim. İkram edilen sigarayı reddetmek sigarayı bırakmanın en önemli olayı olduğunu saptadım. İkram edilen sigarayı ret ettim. Hatta bir gün okula yakın bir köylü vatandaş hayvanlarını yemlerken yanına gittim. Cebinden tabakasını çıkarıp sigara sardı. Tabakayı bana uzattı. Yüzüne sitemli bir şekilde baktım ve;
    - Sen benim dostum musun, yoksa düşmanım mısın? dedim
    Şaşkınlıkla neye uğradığını anlayamamış bir ses tonuyla;
     - Niye hoca efendi? Nasıl böyle bir soru sorarsın bana, dedi.
    Gülümsedim ve;
     - Sen benim en yakın komşumsun. sigarayı bıraktığımı biliyorsun. Neden bana yardımcı olmuyorsun? dedim.
     Adam hemen tabakasını cebine soktu ve benden özür diledi. Ondan sonra o köyde üç yıl çalıştım.  Yanımda defalarca sigara içmek için tabakasını çıkarırken önce gözüme bakar ve sigarasını sardıktan sonra tabakasını cebine koyardı. Ben o günden sonra sigara içmedim. Evdeki sigara paketlerini de köyde sigarası bitenlere ara ara verdim bitirdim. Bakıyorum da sigarayla dostluğumu bitireli otuz iki yıl olmuş. Böyle bir dostluğun bitmesinden hiç de pişman değilim.
     Bu işte sevgili eşimin büyük desteğini gördüm. İnsan isterse neleri başarıyor birlikte.
     İşin püf noktası ikram edilen sigarayı reddetmek.

                                                                                  Ali Akdoğan
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder