11 Aralık 2011 Pazar

Genç Öğretmen Necdet Okçu

     Mersin öğretmen okuluna, 1972-1973 öğretim yılında biz ikinci sınıftayken Van kız öğretmen okulundan geldi. Yaşı çok genç olduğu için kendimize daha yakın buluyorduk Necdet öğretmeni.
     Bir yıl sonra Eğitim Şefi oldu. Okulun yönetim kadrosunda gencecik bir öğretmen. Yüzü hep güleç, aydınlık. Öğrencilerin ona saygısızlık yapması imkansızdı. Çünkü bütün öğrencilere tebessüm ederek hitap ederdi. İnsanın ruhunu okşayan yumuşak ve pürüzsüz bir sesi vardı. Örnek vermek için bir şiir veya yazı okuyunca herkes kulak kesilirdi.
    Üçüncü sınıfta bizim kompozisyon dersimize girdi. Sınıfta yapılan kompozisyon çalışmalarında öğrencilerin ilgi alanlarına uygun birkaç konu seçer ve bizden serbest olarak bu konulardan birini seçip, seçtiğimiz o konuda yazmamızı isterdi.
    Bir gün kompozisyon yazılısında yine tahtaya birkaç konu yazdı ve bunlardan birini seçip yazmamızı istedi. Tahtaya yazılan konular içinde beni en çok etkileyen konu başlığı "Kıskançlık"tı. Kendi ruh halimi tahlil ederek bir kompozisyon yazdım. Yazılıları okuduktan sonra sınıftan beğendiği birkaç yazıyı seçmiş ve başka sınıflarda örnek olarak okumuş. Seçilen yazılardan birisi de benim yazdığımdı.
    Sınıfa geldi. Yazıları  bizim sınıfta okuduktan sonra bana dönüp;
   -Bak Ali şu giriş bölümünde bir cümle buraya uymamış, ya da anlamı zayıflatıyor. Bu cümlenin yerine başka bir cümle yaz. Bu yazıyı özel notlarımın arasına almak istiyorum, dedi.
    Kendi yazdığım yazıyı onun sesinden dinlerken gerçekten çok farklı buldum ve çok beğendim. Sanki o yazıyı ben yazmamıştım. Bana o kadar farklı geldi ki kendimle gurur duydum. Yazıyı aldım söylenen cümlenin yerine daha uygun bir cümle yazıp kendisine gösterdim.
    - Hah şimdi daha iyi oldu, dedi.
     Çok yönlü bir öğretmendi. Bir gün;
     -Sivas yöresine ait halkoyunları ekibini kurup çalıştırmak istediğini ve halk oyunlarında oynadığım için bana ihtiyacı olduğunu söyledi.
     Çok sevindim. Gurur duydum. Hemen arkadaşlara haber verdim. Yarısı kız yarısı erkek on oniki kişi bulup isimlerini kendisine götürdüm ve;
     -Müzik  konusunda sorun yaşayabileceğimizi söyledim.
     O tatlı tebessümüyle yüzü aydınlandı ve;
     -Müziği ben mandolinle çalarım, dedi.
      Çalışmalara başladık. Kısa süre içinde ekip oluşmaya başladı. Ancak ekipteki bir kız arkadaşın davranışları nedeni ile rahatsız oldum ve ekipten ayrılmak istediğimi kendisine ilettim. Çok üzüldü. Sorunu çözmek istedi. Fakat başka bir ekipte oynadığımı bahane ederek,
    -Başka bir arkadaşımın bu imkandan yararlanmasını istiyorum, dedim.
     Kendisine çok inandırıcı gelmese de mantıklı bulmuştu. Çok iyi bir ekip yetiştirdi. Okulumuzun halk oyunları alanında bir ekibi daha oldu. Bu çalışmasıyla çok yönlü bir öğretmen olduğunu kanıtlamıştı.
     Öğretmen olduktan sonra kısa süre mektuplaştık. Diyarbakır'ın çermik ilçesine isteği dışında atandığını yazmıştı mektubunda ve kırgındı. Daha sonra istifa edip dershaneci olunca iletişimimiz koptu. 1986 yılında Aslanköy'e atandım. Necdet öğretmenin  Lisan Fen Dershanesinde olduğunu öğrendim. Kendisini ziyaret ettim. Aslanköy ilkokulu yıl sonu okul gecesinde sergilenmek üzere bir piyes yazdım. Kendisinden inceleyip fikrini söylemesini istedim. Bana gereken desteği sağladı.
     Çocuklarım  lisede öğrenci iken Lisan Fen Dershanesine gönderdim. Necdet öğretmenimin benden sonra çocuklarımın da öğretmeni olması çok hoş bir tesadüf oldu.
     Bu yıl aniden hasta olduğunu, İstanbul'da tedavi gördüğünü öğrendim. Ne olduğunu anlamadan ölüm haberi geldi. Çok derinden etkilendim. Daha çok gençti. Ama ölüm sıra beklemiyor işte.
      Senden çok şey öğrendim Necdet öğretmenim. Yüzündeki tebessüm gittiğin yerde de sönmesin. Işıklar içinde yat.
                                                                   Ali Akdoğan

6 Aralık 2011 Salı

Cemal Turan İle 16 Mart Anısına

     16 Mart öğretmen okullarının kuruluş tarihi olduğu için her yılın 16 Mart günü, öğretmen okulları kuruluş yıl dönümü olarak bütün öğretmen okullarında törenlerle kutlanırdı.
     1973 yılı 16 Mart kutlamaları hazırlıkları tamamlanmış ve kutlama törenleri başlamak üzereydi. Okulumuzun Halk oyunları rehber öğretmeni Cemal Turan, halk oyunları ekip başkanlarını sabahın erken saatinde spor salonunda toplantıya çağırdı. Okulumuzda on dört yörenin oyunlarını oynayan "Halk oyunları Ekibi" vardı. Ekip başkanları hemen spor salonunda toplandık. Cemal öğretmen;
   - Çocuklar; bütün ekipler oyun kıyafetlerini giyinip hazır bekleyecekler. Okula gelecek misafirleri sizler karşılayacaksınız, dedi.
     Biz hemen oyun ekiplerinde oynayan arkadaşlarımıza söylenenleri ilettik ve kısa sürede elbiselerimizi giydik. Okulun tören yerinde beklemeye başladık. Saat 10.00 da misafirler gelmeye başladı. Mersin valisi ve milli eğitim müdürü okulun bahçesine girdiklerinde okulumuzun bandosu ve oyun ekipleri tören düzeni içinde misafirleri karşıladı. Misafirler törenin yapılacağı spor ve toplantı salonuna geçip oturdular. Törenler başladı.
     Günün anlamına uygun konuşmalar yapıldı. Şiirler okundu. Sıra halk oyunları ekiplerinin gösterisine gelmişti. Ben Elazığ ekibinin başında oynuyordum. İkinci veya üçüncü sırada bizim ekibimiz çıkacaktı.
    Hazırlıklarımızı yaptık. Davul zurna "Çaydaçıra"yı çalmaya başladı. Salonda ışıklar söndü. Yaktığımız mumların ışıgında oynayarak sahneye çıktık. Salonda büyük bir alkış sesi bizi oldukça yüreklendirmişti. Oyunumuzu oynadık. Mumlarımızı tabaklar içinde, sahnenin önünde yere bıraktık. O sırada ışıklar yandı. İkinci oyun için sahnede düzenimizi aldık. Davul zurna "Delilo"yu çaldı. Oyuna başladık.  Henüz ikinci figürü yapıyorduk ki şalvarın üzerine bağladığım ve cepken ile şalvar arasında ahengi sağlayan ve aynı zamanda şalvarın uçkur bölümünü gizleyen kuşak çözülüp yere düştü. O anda biraz bocaladım. Ön sırada oturan misafirlere bir göz attım.Vali Bayram Turan Çetin oturduğu yerden kocaman gözleriyle bana bakıyordu. Vali beyin gözleri gerçekten kocamandı ve projektör gibi beni izliyordu. Oyunu bozuntuya vermeden tamamladım. Üçüncü oyuna başlamadan önce davulcuya işaretle beklemesini söyledim. Eğilip yerden kuşağımı aldım. Tam bağlayacaktım ki; davulcu üçüncü oyunun müziğini çalmaya başladı. Ama benim kıyafetim dağılmış, gömleğin bir parçası da şalvarın üstüne çıkmıştı. Çaresiz durumdaydım. Bağlama fırsatı kalmayınca kuşağı yere attım ve bir tekmeyle sahnenin gerisine doğru fırlattım. Üçüncü oyuna başladık. Vali beyin yüzü gülüyordu. Sahnede kaldığımız sürece bakışları üzerimdeydi. Gösteriyi öyle perişan kıyafetle tamamladım. Çaydaçırayla yerdeki mum tabaklarımızı aldık ve sahneden çıktık. Yerdeki kuşağımı da almayı unutmadım tabi.
     Sahne arkasında  oynadığımız oyunları ve benim kuşağımı konuşuyorduk ki; Cemal öğretmen yanımıza geldi. Beni alnımdan öptü ve;
     -Oyunu bozuntuya vermeden tamamladığın için seni kutluyorum. Bu çok büyük  bir özgüven örneği, dedi.
      Cemal öğretmenin bu babacan davranışı beni çok sevindirmiş, kendime olan özgüvenimi bir kat daha arttırmıştı..
      Cemal Turan'ın öğrencisi olmak, onunla tanışmış olmak benim için büyük bir şanstı diye düşünüyorum.
               
                                                                                  Ali Akdoğan