9 Haziran 2012 Cumartesi

KEŞKELERİM

      Hani geçmişte yaşadığı ancak şimdi o yaşadıklarından pişmanlık duyduğu bir duyguya kapılır ya insan. İşte o zaman keşke deyip eski yaşadıklarını şimdi olsa yaşamazdım veya şöyle şöyle yaşardım deyip bir öz eleştiri yapar.  Bende bu yazımda o yaşadıklarımın bir öz eleştirisini yapacağım.
  
     1996 yılında merkez Abdullah Günaydın İlköğretim okulunda öğretmen olarak görev yaparken atama isteği ile sıraya girmiştim. Atamam sıradan Fatih Deveci İlköğretim okuluna çıkmak üzereyken Müdür yardımcısı olarak Naciye Filizay İlköğretim okuluna atandım. Daha sonra bu okulun müdürü emekli oldu. Asaleten okul müdürlüğüne atandım. Bu okulda beş yıla yakın görev yaptım. Bu süre içinde ağır bir rahatsızlık geçirdim. Bu hastalık nedeni ile biraz da duygusal oldum. Çevremde olup bitenlere fazla dikkat edemedim. Okulda görevli bazı öğretmenler bana dost görünerek epey çile çekmeme neden oldular. Meğer bu dostluklar hep çıkar üstüneymiş. Bugünkü aklım olsaydı. Bu okula hiç gitmezdim. Gitmek zorunda kalsaydım işte o zaman  da o dost görünen ancak sonradan dost olmadıklarını öğrendiğim o insanlara değer vermezdim. 
  
      Hastalığı tesadüfen öğrenmiştik. Bir kardeşim Hepatit B hastasıydı. Hastalık olup olmadığını öğrenip yoksa aşı yaptırmak için ailece tahlil yaptırdık. Eşimde ve çocuklarımda problem yoktu. Onlar aşılarını oldular. Bende hastalık olduğu saptandı. Kardeşimin durumunun çok ciddi boyutlarda olması beni telaşlandırdı. 1996 yılının Ekim ayında bir karaciğer biyopsisi geçirdim. Hani doktora güvenmemiz gerektiği söylenir. Bu sefer öyle olmadı. Görüştüğüm özel doktorum mutlaka biyopsi yaptırmam gerektiğini söyledi. Adana balcalıda takipli hasta olarak onbeş günde bir kontrole gidiyordum. Bazı tetkikler istendi. "HBVDNA" test sonucu bir ayda çıkar dediler. Doktorum bu sonucu beklemeden benden biyopsi almak istediğini söyledi. Ben de olur dedim. Hazırlıklarımı yaptım ve bir Ekimde biyopsi yapıldı. Yapılan yanlış uygulamalar ve doktorun beceriksizliği sonucu iki sefer girildiği halde gerekli olan parça alınamadı. Büyük sıkıntı yaşadım. Safra kesesi duvarına dokunulduğu için nefessiz kaldım kasılmalar yaşadım. Üç gün hastanede yattım. taburcu edildim. Evime geldikten üç gün sonra sancılandım. Özel doktoruma bir kez daha gittim. Ultrason muayenesi sonucunda karaciğerde üç santimetre yırtık olduğu ve karın boşluğuna iki kilogramdan fazla kan biriktiği ve ölüm riskinin çok yüksek olduğu doktorumuz tarafından eşime ve bana söylendi. Ameliyat edilsem de ölüm riski yüksek, vücut kendisi koful oluşturup kanı temizleme şansı var ama vücut temizlemezse de yine ölüm riski yüksek. Doktor eşime dönerek;
     - Yenge ben hocamı hastaneye yatırsam hemşireler ara sıra gelip bakarlar. Sen daha iyi bakarsın. Size ilaç yazacağım. Söylediğim şekilde kullanıma uyarsanız hocamın vücudu güçlü, inanıyorum ki bu sıkıntıyı atlatacaktır, dedi.
      Eşim iki gözü iki çeşme sessiz bize çaktırmadan ağlıyordu. Onu görünce ben de ağladım. Doktor bizi teselli etmeye çalıştı. Çıkıp evimize geldik. İlaçları aldık. Doktorun söylediklerine harfiyen uyduk. Dördüncü günün sonunda üzerimdeki ağırlık hafiflemeye etraf aydınlanmaya başladı. Bir hafta sonra tekrar doktora gittik. Ultrason muayenesi sırasında doktor çığlık atar bir sesle;
     - Yenge gözün aydın. Allah hocamı sana ve çocuklarına bağışladı, içerisi tertemiz, dedi.
      Sevinçten ne yapacağımızı bilemedik.Ölümü bir kez daha yenmiştik. Ben esas doğum günümü bilmediğim için 1 Ekimi ikinci doğum günüm olarak kabul ettim. Daha sonra  "HBVDNA" sonucu negatif çıktı. Biyopsiyi yapan doktor;
      - Bu sonuca göre biyopsi yapmaya gerek yokmuş demez mi?
      Kan beynime sıçradı. Doktora verdim veriştirdim.
      - Madem bu test negatif çıkınca biyopsiye gerek yoktu, niçin bu sonucu beklemediniz? İnsanlar sizin için kobay mı? Ben ölümden döndüm. Ölseydim geride kalan çocuklarıma ve eşime kim bu yanlışın hesabını verecekti? dedim.
       Adam neye uğradığını şaşırdı. Hiç bir şey söyleyemedi.  Özel doktoruma sonucu getirdim o da biyopsiye gerek yokmuş. deyince;
       - Peki niye bana zamanında yol göstermedin, dedim.
       Sadece yutkunabildi. Hiç bir cevap veremedi. İşte bugünkü aklım olsaydı. Bu kadar paniklemezdim ve bu biyopsiyi yaptırıp bu sıkıntıları yaşamazdım. 
    
       2000 yılında Milli Eğitim Şube müdürlüğü sınavına girdim ve kazandım. Aksaray'da Hizmet içi Eğitim kursuna katıldıktan sonra 2002 yılında merkez Hüseyin Özer Merzeci İlöğretim okulu müdürü olarak görev yaparken Kahramanmaraş'ın Türkoğlu ilçesi İlçe Milli Eğitim Şube Müdürlüğüne atandım.  Ancak çalıştığım okuldaki okul müdürlüğü bana daha cazip geldi. Biraz da korkak davranarak arkadaş ortamımı bozmak istemedim. Oysa ki gittiğim yerde de arkadaş edinebilirdim.  Bugünkü aklım olsaydı o görevi kabul eder,  hizmette o görev alanında çalışmanın onurunu da yaşamak isterdim.

    Değeri beş para etmeyen bazı insanlar yüzünden yakın çevremdeki bazı kişileri üzdüğüm zamanlar oldu. Bugünkü aklım olsaydı. O yaşadığım gerilimleri hiç yaşamak istemezdim. Çünkü o gerginlikler beni tansiyon hastası yaptı. Yaşadığım rahatsızlığı atlatmak için verdiğim çabalar ancak her şeyden arındıktan sonra sonuç verdi. Hepatit B gibi bir illeti tamamen yendim ve şu anda sağlıklıyım. Sağlığıma kavuşmamda sevgili eşimin çok büyük emeği var. Yıllarca yemek yaparken hep benim diyetime uygun yemekler yapmak zorunda kaldı. Benim kaprislerime katlandı. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.
  
     Küçük oğlumu 66 aylık iken okula gönderdim. Çocuk çok zeki olmasına rağmen matematik dersinde öğrencilik yaşamı boyunca hep sıkıntı yaşadı. Bu çocuk "Mustafa Kemal Üniversitesi Endüstriyel Elektronik" okuduktan sonra "Ege Üniversitesi  Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Temel Bilimler Bölümü"nü bitirdi. Matematik dersinde yaşadığı sorunlar olmasaydı belki de farklı bir alanda eğitim yapacaktı.  Hep keşke bir yıl sonra gönderseydim diye hayıflandım.

     Yeni yasa nedeni ile çocuklarını erken göndermek zorunda kalacak vatandaşı da, gelecekte keşkeleri olmaması için  bu yazı ile bir kez daha uyarmak isterim. Ben öğretmen olduğum halde benim çocuğum bu sıkıntıları yaşadıysa, eğitim düzeyi yetersiz olan vatandaşın  çocuklarının daha büyük sorunlar yaşayacağı endişesi taşıyorum.
   
     Gelecekte; hep birlikte, keşkesiz günlere.

                                                                                                Ali Akdoğan