8 Ocak 2012 Pazar

Öldü Ama Askerliğini Yapmamıştı

     İki gün önce akşam haberlerinde kemik kanseri sonucu altı ay önce ölen Şafak öğretmenin annesine postayla gönderilen; Şafak öğretmenin atanamayan öğretmenler platformu kurması ve bu platformda verdiği mücadele nedeni ile açılan dava sonucunda aldığı mahkumiyet cezası tebligatını getiren postacı ile Şafak'ın annesi arasında geçen konuşma ve kadının yaşadığı travma bana, Anadolu'da yaşanmış bir olayı anımsattı.  
     Anadolu'nun bir köyünde komşu olan Süslü Mehmet ile Sakar Halil yıllarca birbirleriyle didişmekten çalışmaya, zenginleşmeye, mutlu olmaya fırsat bulamamışlardı. Kendileri mutlu olamadıkları gibi eşleri, çocukları, torunları, bütün akrabaları da mutsuz olmuştu. Ama onlar bazen gurur, bazen inat uğruna bütün bir ömrü harcamayı marifet saymışlardı.
    Süslü Mehmet'in oğlu, Sakar Halil'in  köpeğine taş atmış, attığı taş köpeğin ayağına isabet etmişti. Köpek toplayınca kıyamet kopmuştu. Kavga başlamış, kafa göz yarılmış, komşular araya girip barıştırmak istemiş ama başarılı olmamışlardı. Sakar Halil ilçeye gidip savcılığa şikayet dilekçesi verdi.
     Jandarma köye geldi. Her iki ailenin fertlerini toplayıp minibüse bindirdi. Kiminin başı sarılı, kiminin eli. Sanırsınız ki meydan savaşından çıkmış gaziler kafilesi.
    İlçeye doğru yola çıkarken,  ayağı topal köpek olanları uzaktan izliyordu. Kendi yüzünden olanlardan utanıyor gibiydi. Konuşabilse, belki de yapmayın, yanlış yapıyorsunuz diyecekti sahiplerine.
      Minibüs adliyenin önünde durdu. Arabadan inenler çok sakindi. Sanki kavga eden onlar değilmiş gibi birbirlerine saygıda kusur etmiyorlardı. Ne de olsa şehire gelmişlerdi. Medeni davranmak gerektiğine inanıyorlardı. Topluca duruşma salonuna girdiler. Hatta kapıdan girerken önce sen geç nezaketinde bulunanlar bile oldu. Yerlerine oturdular.
      Mahkeme başlayıp, birinci duruşmada yargıç;
    - Kimlik tespitleri  yapıldı, duruşmanız üç ay sonraya ertelenmiştir, dediğinde.
    Her iki aile de zafer kazanmış edasıyla duruşma salonundan çıktılar. Önlerinde üç ay zaman vardı. Birbirlerini daha çok didikleyecek, hataya zorlayacak ve haklı olmak için ne gerekiyorsa yapacaklardı.
    Aynı arabayla köye döndüler ama arabada hiç konuşmadılar. Üç ay hızla gelip geçti. Tekrar cümbür cemaat ilçeye taşındılar. İkinci duruşma başladı. Yargıcın sesi yine yükseldi.
    - Delillerin toplanması için duruşma beş ay sonraya ertelenmiştir, dedi.
     Tekrar köye döndüler. Üçüncü duruşmada dava sonuçlanır umuduyla beklemeye başladılar. Sayılı gün çabuk geçti. Duruşma tarihi gelip çattı. Tekrar ailelerin bütün fertleri ilçeye yola çıktı. Üçüncü duruşma başladı. Savcı iddanemeyi okuduktan sonra kendileri iki kelime konuşmadan yargıç kararı açıkladı.
    - Şahitlerin dinlenmesi için duruşma iki ay sonraya ertelenmiştir, dedi.
     Yeniden köye dönüş yolculuğu başladı. Hala Kimse pişmanlık duymuyordu. Çünkü hakim kendilerini haklı bulacak ve karşı tarafa ceza verecekti. Bu da dünya malına değerdi. İki ay sonra mahkemeye gelmişlerdi. Şahitler dinlendi. Avukatlar dosyayı incelemedikleri için mahkemeden süre istediler. Duruşma dosyaların incelenmesi gerekçesiyle bir ay sonraya ertelendi. Her iki aile, köye yine eli boş döndü. Ama önemli değildi. Nasıl olsa işin sonuna yaklaşmışlardı. Sonuçta haklı oldukları ortaya çıkınca komşusu ceza alacaktı. Bunun sevinci yeter de artardı.Yol masrafları, zaman kaybı hiç önemli değildi.
    Bir ay sonra son duruşmaya gittiler. Duruşma başladı. Karşılıklı suçlamalar öyle gülünç noktalara varıyordu ki; yargıç gülmemek için kendini zor tutuyordu. Herkes dinlendikten sonra yargıç kararını açıkladı.
       Karar:
     - Yapılan duruşma sonucunda cezayı gerektirecek bir unsura rastlanmamış olup, tarafların gereksiz yere mahkemeyi meşgul ettiklerinden ve gereksiz zaman kaybına neden olduklarından dolayı uyarılmalarına, bu tür olaylarla bir daha mahkemelerin meşgul edilmemesine aksi takdirde cezai müediler uygulanacağına, mahkeme masraflarının her iki aileye eşit ölçüde ödettirilmesine, karar verilmiştir, dedi.
     Duruşma salonunda buz gibi bir hava esti. Her iki ailenin fertleri; sessizce yerlerinden kalktılar. Birbirlerine baktılar. Ne olduğunu anlayamamışlardı. Şaşkın bir yüz ifadesiyle dışarı çıktılar. Hala olayın bir hiç yüzünden bu noktaya geldiğinin farkına varamamışlardı. Çünkü bu iki ailenin yılları hep böyle geçmişti. Köydeki en geniş araziye, bağa bahçeye sahip olan iki aile olmalarına rağmen köyün en yoksullarıydılar.
   Süslü Mehmet bu olaydan altı ay sonra öldü. Sakar Halil mahkemenin verdiği karardan rahatsız olmuş, köpeğin öcünün yerde kaldığına, süslünün mutlaka cezalandırılması gerektiğine kendisini inandırmıştı. Bir yıl sonra aklına bir cinlik geldi.
   - Tamam çıranı yaktım Süslü Mehmet diye mırıldandı.
    Ertesi gün erken kalktı. Traş oldu. Güzel elbiselerini giydi. Evinden çıktı. Süslü Mehmet'in evine doğru uzun uzun baktı. Köy minibüsüne binip ilçeye doğru yola çıktı. M,nibüs köy mezarlığının yanından geçerken Süslü Mehmet'in mezarına bakıp;
     -Bu sefer çıranı yaktım senin. Mezarda da sana rahat yok. Göreceksin seni mahkum ettireceğim, dedi. 
      İlçeye gidip savcılığa; Süslü Mehmet asker kaçağıdır diye bir dilekçe verdi.  Mahkeme günü belirlendi. Bir ay sonra duruşma vardı. Sakar Halil yine erken kalktı. Traş oldu. En güzel elbiselerini giydi. Karısının sorularına cevap vermeden minibüse binip ilçeye doğru yola çıktı. Keyfine diyecek yoktu. Komşusunu kötü yerden yakaladığını ve kesin ceza alacağını düşünüyordu. Duruşma salonuna girdi. Geçip yerine oturdu. Bu sefer salon boştu. Ondan başka kimse yoktu. Çok sevinçliydi. Süslü kesin ceza alacak diye geçirdi içinden. Yargıç salona girerken ayağa kalkıp bir tebessümle baktı. Bu sefer ben haklıyım der gibi bakıyordu mahkeme heyetine. Yerine oturduktan sonra duruşma başladı.
     Yargıç sordu;
     - Dilekçende Süslü mehmet'in asker kaçağı olduğunu yazmışsın.
     Sakar Halil tebessümle;
     - Evet efendim.
     Yargıç salona bir göz gezdirdikten sonra;
      - Peki süslü Mehmet nerede? Niye mahkemeye gelmedi?
      Sakar pişkin bir sesle;
      - O gelemez hakim bey, çünkü bir yıl önce öldü.
       Yargıç biraz şaşkın, birazda sert bir sesle;
       - Peki ölen adama askerlik yapmadığı hesabı sorulur mu be adam?
       Sakar Halil hala haklı olduğunu düşünerek;
        - Hakim bey öldü ama askerliğini yapmamıştı, bu suç değil mi? dedi.
        Yargıç, hiddetle bağırarak kararını açıkladı;
        - Sen git onu mezardan kaldır, bizde askere yollayalım. Mahkeme masraflarını ödeyeceksin ve mahkemeyi gereksiz yere meşgul ettiğin için para cezasına çarptırılacaksın.dedi.
        Sakar yine baltayı taşa vurmuştu. Öç alma duygusunun insana neler yaptırdığını geç de olsa anlamıştı ama geç kalmıştı.
                                                                           
                                                                                            Ali Akdoğan